Aden'in Rüyası (Bölüm 10)


Bu ailenin ne kadar sorunlu olduğunu şimdiden anlamaya başlamıştı. Hatta Hakan amcayla oğlunun neden onlarla konuşmadıklarını da... Daha ilk günden evlerine polis gelmişti. Belki de evlerinde çıkan yangından dolayı gelmişlerdi. Önder bunu düşününce hemen ön yargılı olmaması gerektiğini anladı ve onlarla ilgili kötü düşünceleri aklından çıkarmaya çalıştı. Yine de en iyisi onlardan uzak durmaktı. Kampüse vardığında arabasını otoparka park etti ve binaya girip kantine gitti. Küçük odaya girip montunu ve atkısını çıkarıp çalışmak için hazırlanmaya başladı. İş başına geçtiğinde ise bir an durup merakla etrafa bakındı. Kantinde birkaç polis memuru öğrencilerle konuşuyordu. Biraz sonra Faruk amca yanına gelip ona açıklama yaptı.
“Öğrencilerden biri kaybolmuş, onun için gelmişler. İfade alıyorlar.”
“Kim?” diye sordu Önder, gözlerini memurlardan ayırmadan. Bu sorunun saçma olduğunu düşündü, buradaki öğrencileri yalnızca sima olarak tanıyordu. İki kişi hariç hiçbirinin adını bile bilmiyordu. Aden ve Mert, onları da tesadüf eseri öğrenmişti. Hiç kimseyle samimiyet kurmuyor, muhabbet etmiyordu.
“Mert diye bir çocuk. Ailesi dünden beri ondan haber alamıyormuş. Aslında kayıp ihbarları için çok kısa bir süre ama ailesi yine de hemen ihbarda bulunmuş.”
Mert, evet. Bu kişiyi tanıyordu. Tabi okulda onlarca Mert olabilirdi. Hangisini kayıp olduğunu bilmiyordu.
“Ailesinin bu kadar hızlı bir şekilde kayıp ihbarı yapması için çocuğun sorunları olması gerekir. Sonuçta macera yaşamak istemiş de olabilir. Bu yaştaki çocuklar böyle şeylere meraklıdırlar. Tabi eve geç kaldığı için korkudan dönememiş de olabilir.”
“Ne demek istiyorsun?”
“Yani belli ki çocuk başına bir iş açmış ve ailesi bundan haberdar. Bu yüzden hemen kayıp ihbarı yapmış olabilir. Özellikle bu yaşlarda bir erkek çocuğu ortadan kaybolduğunda kimse kolay kolay telaşlanmaz.”
“Doğru, bazen senin polis olduğunu unutuyorum.”
Önder ona döndü.
“Eski polis.” diye düzeltti ve arkasını dönüp, etrafı toparlamaya çalıştı. Faruk’ta gözlerini polis memurlarından ayırıp Önder’e çevirdi.
“Evet, eski polis. Bunu da unutuyorum.”
Önder yemeklerin hazırlandığı masanın üzerini temizlerken birinin ona seslendiğini duydu. Arkasını döndüğünde, tezgâhın arkasında bir adamın durduğunu ve onu yanına çağırdığını fark etti. Elindeki bezi masanın üzerine bırakıp adama doğru yaklaştı.
“Buyurun.”
Adam Önder’e polis rozetini göstererek konuşmaya başladı.
“Size bazı sorular soracağım.”
Önder kantinde dolanan diğer polis memurlarına baktı. Karşısındaki adam da muhtemelen bir komiserdi.
“Acele edin, işim var.” dedi Önder, umursamaz bir tavırla. Onları değil olayı umursamıyordu. Çünkü kayıp olan çocuk hangi Mert ise o çocuğu hiç tanımıyor, hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Bu yüzden onlara söyleyecek hiçbir şeyi yoktu.
“Mert ÜNLÜ’yü tanıyor musunuz?”
“Sadece adını duydum, ama bahsettiğiniz Mert’in benim tanıdığım...”
Önder sözünü tamamlayamadan adam tezgâhın üzerine bir fotoğraf bıraktı. Önder fotoğrafa bakar bakmaz onu tanıdı. Bahsedilen Mert onun tanıdığı Mert’ti.
“Gördüm, ama hakkında hiçbir şey bilmiyorum.” diye ekledi Önder.
“Kendisi şu an kayıp olarak aranıyor.”
“Haberim var, yeni öğrendim. Ama size söyleyeceğim hiçbir şey yok.”
Önder arkasını döndüğü sırada komiser onu durdurdu.
“Peki Aden EREZ’i tanıyor musunuz?” Önder gözlerini kısarak bir süre o şekilde bekledi. Aden ismini duymuştu ama bu soy ismini hiç duymamıştı. Aynı kişi olup olmadığını merak ederek tekrar komisere döndü ve ona doğru yaklaştı.
“Resmi var mı?” diye sordu. Komiser çoktan tezgâhın üzerine bir fotoğraf daha bırakmıştı. Bu da Onun tanıdığı Aden’di. Ama bu kaybın onunla ne alakası vardı anlayamamıştı.
“Onu neden sordunuz?” diye tekrar sordu Önder.
“Çocuğun kaybındaki tek şüphelimiz o. Şimdilik... Onun hakkında ne biliyorsunuz?.”
Önder derin bir iç çekti. Sadece birkaç basit ilgi verebilirdi. Bundan bir zarar çıkmazdı ama sonra arkasını dönüp işine geri dönecekti.
“Sadece Mert denen çocuğu, bir arkadaşıyla konuşurken o kıza hakaret ettiğini duymuştum. Sanırım aralarında bazı sorunlar vardı. Bildiklerim bu kadar.”
Önder, Mert’in neden o kıza hakaret ettiğini merak etmişti. Şimdi aralarında bir sorun olduğu apaçık ortadaydı çünkü polisler gencin kaybından onu sorumlu tutuyorlardı. Demek sabah onların kapısına gelen polisler bu olaydan dolayı gelmişlerdi. Önderin aklına yangın geldi. Polisler belki yangından haberdarlardı ama bu yangını Aden’in çıkardığından şüphelenildiğini bilmiyorlardı. Çünkü bu olayla Fırat’ın ekibi ilgileniyordu. Önder bir an bunu da söylemek istedi ama hemen vazgeçti. Hiçbir şeye karışmayacak, onu ilgilendirmeyen şeylere burnunu sokmayacaktı. Karşısındaki komiser ona bakarken, Önder arkasını dönüp işinin başına geçti ve masayı silmeye devam etti. Komiser de ondan önemli bir şey alamayacağını anlayınca arkasını dönüp oradan uzaklaştı. Önder bu işe burnunu sokmamıştı ama içi içini yiyordu. O bilgiyi komisere vermek istiyordu. Arkasını döndüğünde komiserin çoktan gitmiş olduğunu fark etti, tabi memurların da... Belki de bu bir işaretti, belki de bildiği şeyi onlara söylememesi, kendi işiyle ilgilenmesi gerekiyordu. Tekrar işine döneceği sırada daha fazla dayanamadı. Bu sıkıntıya katlanamamıştı. Ne olursa olsun genç bir çocuk ortada yoktu ve polisin şüphelendiği kızla ilgili bir şey biliyordu. Koşar adımlarla kantinin ön kapısından çıkıp, binanın çıkış kapısına yöneldi. Polislerin kapının önünde bıraktıkları araçlara bindiklerini gördü. Koşarak kapıdan dışarı çıktı ve biraz önce onu sorgulayan komiserin aracının yanına yaklaştı. Komiser onu görür görmez ön yolcu kapısının camını açtı. Önderin önemli bir şey söyleyeceğini anlamış olmalıydı. Önder cama doğru eğilip sessiz bir şekilde açıklama yapmaya başladı.
“Aslında bir şey daha var komiser bey. Ama bunu benim söylediğimin bilinmesini istemiyorum, ayrıca yazılı ifade de vermem.”
“Tamam, neymiş?” diye sordu komiser, merakla.
“Aden denen kızın evinin yandığını duymuştum. Hatta bundan dolayı benim kaldığım evin karşısındaki eve taşındılar.”
“Evet, bundan haberimiz var.”
“Yangını soruşturan ekipteki komiserlerden biri benim arkadaşım. Yangının kundaklama olduğu kanıtlanmış. Bunu Aden’in yaptığından şüpheleniyorlar.”
Komiser bunu duyunca gözleri fal taşı gibi açıldı ve kaşları havaya kalktı.
“Öyle mi?”
“Bildiklerim bu kadar. Hoşça kalın.” dedi Önder ve arkasını dönüp oradan uzaklaştı. Komiser ise aracında oturmuş, Önder’in arkasından bakıyordu. Önder tekrar kantine giderken, kantin kapısının yanına geldiğinde birkaç el onu tutup kapının hemen yanında bulunan merdivenlerin altındaki boşluğa doğru sürükledi. Önder neler olduğunu anlayamadan onu buraya sürükleyen eller boğazını ve kollarını sıkıca kavramıştı.
“Neler oluyor? ne yapıyorsunuz siz?” diye geveledi Önder, boğuk sesle. Boğazını sıkan el onu nefessiz bırakıyor, canını yakıyordu. Karşısında, dün ona tostlarını ve kolalarını fırlatan gençler duruyordu. Ne yapmaya çalıştıklarını anlayamamıştı.
“O komiserin yanına neden gittin? ona ne söyledin?” diye sordu, kıvırcık saçlı olan genç.
“Ne? Ne diyorsun, anlamıyorum?”
“Neden onun yanına koşarak gittin? Ona ne söyledin? Ne biliyorsun, çabuk anlat!” diye art arda soru sormaya devam etti genç, tehditkâr bir ses tonuyla.
“Hiçbir şey...”
“Şimdi konuşmazsan eğer ağzını burnunu kırarım senin!” dedi çocuk ve Önderin boğazını daha da sert sıkarak, başını öne çekip sert bir şekilde tekrar arkaya itti. Önderin başı sert bir şekilde duvara çarptığında boğuk bir ses çıktı. Canı fena yanmıştı. Bunların yirmili yaşlarda gençler olduklarınıa inanmak güçtü. Hepsi uzun boylu, yapılıydılar ve yaşlarından çok daha büyük gösteriyorlardı. “Konuş pislik! Mert nerede? onunla ilgili ne biliyorsun?”
“Hiç... Hiçbir şey...”
Öbür genç araya girdi.
“Eğer onunla ilgili bir şey biliyor ve bize söylemiyorsan onun bize vermesi gereken parayı senden alırız. Hem de söke söke... Beni anladın mı?”
Önder şaşkına döndü.
“Ne?” diye sordu, anlamamış bir şekilde onlara bakara. Kıvırcık kafa tekrar araya girdi.
“Eğer onu görürsen bizim paramızı alıp kaçmak neymiş ona göstereceğimizi söyle.”
Gençler Önder’i bırakıp, bir süre tehditkâr bir şekilde ona baktıktan sonra oradan uzaklaşırken, Önder boğazını tutarak biraz önce neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. O çocukların, arkadaşlarından biri kaybolduğundan dolayı üzgün olduklarını ve bir an önce arkadaşlarına kavuşmak istediklerini sanıyordu, ama onların niyeti farklıydı. Mert’in onların parasını çalıp kaçtığından bahsediyorlardı. Polis ise Aden denen kızdan şüpheleniyordu. Bu olay fazlasıyla karmaşık bir hal alacak gibi duruyordu. En iyisi bu konudan olabildiğince uzak durmaktı.
Belki de Fırat’ın istediğini yapmalıydı. Aden ile konuşup muhabbet ederek güvenini kazanmalı ve neler olduğunu anlamaya çalışmalıydı. Ama hayır. Bunu yapmamak için kendisini ne kadar zor tutuyor olsa da bunu yapmayacaktı. Kendisine hakim olmalıydı. bu konu onu hiç ama hiç ilgilendirmiyordu. Geri dönüp işinin başına geçti.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aden'in Rüyası (Bölüm 1)

Aden'in Rüyası (Bölüm 2)

Aden'in Rüyası (Bölüm 30)