Aden'in Rüyası (Bölüm 18)


Çocuğu evden gönderdiğinde nihayet rahatlamıştı. Misafir misafiri istemez söz çok doğruydu. Önder burada misafir olmasına rağmen bu evde misafir istemiyordu. Gerçi gelen giden kimse olmuyordu. Ara sıra ikramlık vermek için gelen çocuklar ya da Hakan amcayla çay içmek için gelen ihtiyarlar hariç. Tekrar yatağına döneceği sırada saatin on bir olduğunu fark etti, bu saatte tekrar yatamazdı. Pazar günleri öğlene kadar yatabilirdi ama şimdi uykusu bölünmüştü, bu yüzden mutfağa gidip kahve için ocağa su koydu. Sonra tuvalete gidip işedi ve yüzüne birkaç avuç soğuk su çarptı. Burada doğal gaz olmadığından sıcak suları yoktu. Bu yüzden banyo ve çamaşır hariç tüm işlerini soğuk suyla yapmak zorundaydılar. Yazın güzel oluyordu ama kışın onları epey zorluyordu. Banyo yapmak için ise yine ocakta büyük tencerelerle su ısıtmak zorunda kalıyorlardı. Birkaç aydır şofben bozuktu ve hakan amca onu tamir ettirecek birilerini bulamamıştı. Okan ise hiç uğraşmak istememişti, ocakta tencerelerle su kaynatmak ona daha kolay geliyordu anlaşılan. Önder ise tamir ettirecek birilerini nereden bulacağını bilmediğinden bu işi ertelemiş, sonra da ocakta su kaynatmaya alıştıklarından dolayı bunu tamamen unutmuştu. Tuvaletten çıkıp kaynayan suyu ocaktan aldı ve kendisine bir kahve hazırladı. Tavuklar ve ahırdaki hayvanlar biraz daha bekleyebilirlerdi. Bugün pazardı ve Önder’in de tatil yapması gerekiyordu. Hayvanların bu durumu anlayışla karşılayacaklarına emindi. Kahvesinden büyük bir yudum alıp bir sigara yaktı. Mutfak masasında oturmuş, ayaklarını karşısındaki sandalyeye uzatmış keyif yapıyordu. Diğer yandan da Aden’i düşünüyordu. Bunca zaman emniyette kaldığına göre ortada büyük bir sorun var demekti. Ama aynı zamanda bu kadar uzun süre emniyette kalmasını gerektirecek sorun varsa, nasıl serbest bırakılmıştı onu da merak ediyordu. Belli ki çok iyi bir avukatı vardı. Genç kız hem evini yakmakla hem de bir arkadaşının cinayetiyle suçlanıyordu. Bunca şeye rağmen nasıl serbest kalıyordu? Onların ÇAM sitesinde oturduklarını duymuştu. Epey varlıklı bir aile olmalıydılar, para her kapıyı açardı. Anlaşılan evlerinin yanması onlardan pek bir şey almamıştı. Cinayetle suçlanan kızlarını kurtaracak güçlü bir avukata verecek paraları hala vardı. Önder meslekten atıldıktan sonra çok şey değişmişti ama adalet sistemi hala aynıydı. Parayı veren düdüğü çalıyordu. Davanın detaylarını merak ediyordu ama Melisa bugün geldiğinde, nasılsa Öndere tüm detayları anlatacak ve ondan yine yardım isteyecekti. Önder’de tüm merakını giderdikten sonra Melisa’nın isteğini geri çevirecekti. Bu sakin hayata o kadar alışmıştı ki, mesleğinden kalma yardım dürtüsünü olabildiğince bastırmaya, huzurunu korumaya çalışıyordu. Kafası rahattı, neden kendisine hiçbir faydası olmayacak işlere burnunu sokarak kendi başını ağrıtacaktı ki? Kahvesi ve sigarası bittiğinde bu kadar keyfin yeterli olduğuna karar verdi. Çay için ocağa su koydu ve üzerini değiştirip kümese girdi. Tavukların yemlerini ve sularını doldurduktan sonra, kuluçkadaki tavukların altlarında birer tane yumurta bırakarak geri kalanını topladı. Sonra küçük bahçelerine açılan kapıyı ardına kadar açtı. Hiç üşenmeden, soğuğa aldırmadan bahçeye çıkıp karın tadını çıkarıyorlardı. İlginç olansa şimdiye kadar bir tanesi bile ölmemişti. Önder her ihtimale karşı onları soğuk havalarda içeride tutmak istiyordu ama bu kez de seslerinden durulmuyordu. İnsanın kafasını çatlatacak derecede bağırıp gürültü yapıyorlardı. Bu hayvanlar özgürlüğü seviyordu. Kapalı alanda uzun süre kalıp kısıtlanmak onları bunaltıyordu. Önder kümesten çıkıp, üzerine montunu ve atkısını geçirip dışarı çıktı. Gece çok yoğun kar yağdığından dolayı evin önünde bile yürümekte zorlanıyordu. Bu yüzden ahırdaki işlerinden önce kapının önünü açması gerekiyordu. Eline bir kürek alıp evin önündeki karları temizlemeye başladı. Sonra duyduğu bir sesle başını kaldırıp karşıya baktı. Aden... Üzerine mont bile giymeden, dondurucu soğukta kendisini dışarı atmıştı. Etrafa bakınarak evin önünde volta atıyordu. Önder’i görünce durdu ve bir süre ona baktı. Önder’de onu seyrettiğini düşünmemesi için işine devam etti. Aden karların içinde bata çıka Önder’e doğru yaklaştı. Ağzından, sanki sigara içiyormuş gibi yoğun buhar çıkıyordu. Öyle ki soğuktan titrediği buradan bakınca bile anlaşılıyordu. Önder’e yaklaştığında durdu ve ona seslendi.
“Bir şey sorabilir miyim?” Vücudu gibi çenesi ve sesi de titriyordu. Öyle ki titremekten güçlükle konuşuyordu. Kollarını birbirine kenetlemişti ama bu onu soğuktan korumaya yetmiyordu.
Önder gözlerini ona dikti ve bekledi. Bu onun evet deme şekliydi. Yabancılarla olabildiğince az konuşmaya çalışıyordu. Çünkü ne kadar konuşursa muhabbet o kadar ilerleyecek, karşısındaki o kadar yüz bulacak ve ona o kadar yakınlaşmaya çalışacaktı. Önder kimseyle samimiyet kurmak istemediğinden insanlara kısa cevaplar veriyor, bazen de bakışlarıyla ya da hareketleriyle karşılık veriyordu. Bu ona hem da rahat geliyor hem de kendisini daha güvende hissetmesini sağlıyordu. Aden ondan cevap alamayınca devam etti.
“Dün gece etrafta dolaşan birilerini gördünüz mü? Ya da bir ses duydunuz mu?”
Önder kaşlarını çattı.
“Hayır. Erken yatıyoruz, bir şey duymadım. Yine ne oldu?”
“Evimize bir girmiş! bu kez eminim, gece evimize biri girmiş.”
Aden bunu son derece kendinden emin ve net bir şekilde söylemişti. Korku ve tedirginlik yüzünden okunuyordu.
“Burada kimse kimsenin evine girmez.” dedi Önder, ama o bunu söylerken kendinden emin değildi. Aden bunu ilk söylediğinde, kayıp olan arkadaşının ona şaka yaptığını söylemişti ama o arkadaşı artık ölüydü. Dolayısıyla bu kez gerçekten evlerine birileri girmiş olabilirdi.
“Girmiş, buna eminim. Yatak odamdaki bazı eşyalarımın yeri değişmiş. Onları nereye nasıl koyduğumu çok iyi biliyorum. Kardeşim de bütün gece sizde kaldığını, eve hiç gitmediğini söyledi. Evimize biri girmiş ve eşyalarımı kurcalamış.”
Önder merakla sordu.
“Evde başka bir değişiklik var mı?”
“Bilmiyorum, sadece benim eşyalarım dikkatimi çekti. Annem sizin eski polis olduğunuzu söyledi, belki bu konuda bize yardım edebilirsiniz?”
Önder genç kızın son söylediklerini algılamamıştı, aklı başka bir detaya takılmıştı. Annesi onun yaptığı bazı şeyleri unuttuğunu, beş dakika önce yaptığı şeyleri hatırlamadığını söylemişti. Bunu hatırladıktan sonra artık onu ciddiye almanın mantıksız olacağına karar verdi.
“Belki yanlış görmüşsündür. Sürekli kullandığımız her eşyayı nereye nasıl koyduğumuzu hatırlayamayız, öyle değil mi?”
Önder onun sorunlarını bildiğinden dolayı, herkesin böyle şeyler yaşayacağını söyleyerek bunu fazla önemsememesi gerektiğini ve korkacak bir şey olmadığını anlatmaya çalışmıştı. O eşyaların yerini kendisi değiştirmişti ve bunu hatırlamıyordu. Bunu başka biri söylese belki ciddiye alırdı, ama Aden’in psikolojik sorunundan dolayı ciddiye alınacak bir durumu yoktu. Onun için üzülmeye başlamıştı. Bu durum insana kafayı yedirtebilirdi. Öyle ki genç kız kendi yatağında bir kedi öldürdüğünü bile hala bilmiyordu. Belki de evini yaktığını da hatırlamıyor, bu yüzden inkâr ediyordu. Hatta baş şüphelisi olduğu cinayeti bile o işlemiş olabilirdi.
“Ben ne yaptığımı da biliyorum ne yapmadığımı da!” dedi Aden, öfkeli bir ses tonuyla. “Sizin yardımınıza ihtiyacım yok.” Arkasını dönüp oradan uzaklaştı. Önder’de onun arkasından baka kaldı. Bu kız ne yaptığını da bilmiyordu ne yapmadığını da... Dışarıdaki işlerini hallettikten sonra içeri girip kahvaltıyı hazırladı. Kahvaltılarını ettikten sonra Hakan amca ölü bitkileriyle ilgilenmek için arka taraftaki bahçeye giderken, Okan’da gazetelerde buldu bulmacalarla vakit geçirmeye çalıştı. Kış aylarında yapacak bir iş yoksa ve şimdi olduğu gibi televizyon çalışmıyorsa, evde oturmak insanı fena halde bunaltıyordu. Vakit geçirecek hiçbir şey yoktu. Onlar kendi çaplarında vakit geçirmeye çalışırken, Önder’de Melisa’yı getirmek için şehre gitti. Normalde Melisa kendi arabasıyla geliyordu ama şu an köy yolları karla karlı olduğundan, normal otomobiller yolda ilerleyemiyordu. Bu yüzden Önder onu, Okan’ın arazi aracıyla getirecekti. Fazla zaman kaybetmemek için yola koyuldu. Kar hem yürüme hem de araç süresini epey uzatıyordu. Bu yüzden şehre ulaşması epey uzun sürmüştü. Melisa’yı aldıktan sonra evde eksik olan bazı malzemeleri almak için bir markete girdi. Kasada sıra beklerden, duvara monte edişmiş ekranda haberlerin açık olduğunu görüdlü. Sesi de kolaylıkla duyulacak kadar açıktı. Haberi sunan spiker, üç gündür aranan üniversite öğrencisinin öldürüldüğünü, cesedinin parçalandığını ve parçalarının, şehrin farklı noktalarına bırakıldığını söylüyordu. Son olarak cinayetin baş şüphelisi olan eski, sevgilinin bu sabah saatlerinde savcı tarafından adli kontrol şartıyla serbest bırakıldığını, iki şüphelinin ise hala göz altında olduğunu ekledi. Önder habere o kadar dalmıştı ki sıranın kendisine geldiğini fark etmemişti. Tüm ürünleri kasadan geçtikten sonra ödemesini yaparak oradan ayrıldı. Araca geri döndüğünde, Melisa’nın da cep telefonunda haber videolarını izlediğini fark etti.
“Galiba benim dışımda tüm ülke bu haberi takip ediyor.” dedi Önder, alaycı bir tavırla.
“Evet. Senin dışında herkes genç bir çocuğun öldürülmesini önemsiyor.”
“Önemsemediğimi nereden biliyorsun? Bunu göstermek için ne yapabilirim ki?”
“Çok şey.” dedi Melisa, gözlerini devirerek. Önder aracın motoru çalıştırıp gaza bastı ve köye doğru yola çıktı.
“Kız eve mi geldi?”
“Evet.” dedi Önder. “Başka nereye gidecek ki?”
“Sinirim çok bozuk, o kızın serbest kalmaması gerek.”
“Haberlerde iki kişinin daha göz altında oldukları söyleniyordu, onlar kim?”
“Çocuğun arkadaşları. Tahmin et ne oldu? Aden’in o iki çocukla bir kafede buluştukları ortaya çıktı. Hem de çocuk kaybolduktan sonra.”
Önder midesinin yandığını hissetmeye başladı. Merakı iyice körüklenmişti, kendisine hakim olmakta zorlanıyordu.
“Ciddi misin?”
“Evet. Hatta kamera görüntülerini seyrettik, çocuklardan biri Aden’i darp etmeye çalışıyordu. Hem o çocukların hem de Aden’in, ölen çocukla büyük bir sorunları var. Sen kendin de söyledin, çocuklarla aralarında para meselesi var. Aden de eski sevgilisi, onunla da başka sorunları var.” dedi Melisa ve durakladı. Düşünceli gözlerle Önder’e bakıyordu, Aden ile ilgili olan sorunu söyleyip söylememek konusunda kararsız görünüyordu.
“Aden ile sorunu neymiş?” diye sordu Önder, ona kaçamak bir bakış atarak.
Melisa yola dönerek bir süre bekledi, sonra tekrar Önder’e döndü.
“Onu pazarlıyormuş, ayrıca uygunsuz görüntüleriyle şantaj yapıyormuş.”
Önder bunları duyunca daha da şaşırdı. Cinayet işlemek için gayet makul bir sebep. Ayrıca Aden’in hastalığı da göz önünde bulundurulursa, bunu yapmış olma ihtimali oldukça yüksekti. Önder bir genç kızı, bir de parçalara ayrılan çocuğu düşündü. Birinin önünde uzun bir gelecek vardı ve hapse girerse tüm hayatı mahvolacaktı. Ama diğerinin hiçbir şeyi kalmamıştı, tamamen ortadan yok olmuştu. Artık ne bir mahkum olarak ne de özgür bir insan olarak yaşama imkânı vardı. Adil olmak gerekirse, kim olursa olun suçluların cezasını çekmesi gerekiyordu. Bu yüzden Önder adil olmaya karar verdi ve Melisa’ya tüm bildiklerini anlatmaya başladı.
“Dün sabah Aden annesi onu şehre götürmemi rica etti. Eşiyle kızının yanına gideceğini söyledi. Sonra bana bir şeyler anlattı.” Önder durdu ve Melisa’ya döndü. Melisa ona dikkat kesilmişti. Önder devam etti. “Kızının psikolojik sorunları olduğundan bahsetti. Bazı şeyleri yapıktan sonra unutuyormuş, beş dakika önce ne yaptığını hatırlamıyormuş. Bir keresinde gece vakti sokaktan bir kedi almış ve yatağında onu bıçaklayarak öldürmüş. Annesi bunu fark edince, hiçbir şey olmamış gibi davranarak kızı konuşturmaya çalışmış ama kız hiçbir şey hatırlamıyormuş. Belki evlerini kundakladığını inkâr etmesi de bu yüzdendir. Bunu inkâr ediyor çünkü hatırlamıyor. Ayrıca annesi, onun bu cinayeti işleyip işlemediğine emin olamadığını söyledi. Yani işlemiş de olabilir. Bir de...”
“Evet.” dedi Melisa, heyecanla.
Önder, Aden’in rüyalarını yazdığı defterden de bahsedecekti ki hemen vazgeçti. Başka bir konuya değinmeye karar verdi.
“Bana iki kere evlerine birilerinin girmiş olabileceğini söyledi. Hatta bugün öğlen tekrar yanıma geldi. Eşyalarının yerlerini değiştiğini, evlerine birilerinin girdiğini söyledi. Gayet kendinden emindi. Kardeşi bütün gün ve bütün gece boyunca bizimle beraberdi, evlerine hiç gitmedi. Sanırım eşyalarının yerleriyle oynadı ve sonra bunu yaptığını unuttu.”
Melisa şaşkınlıkla dona kaldı. Önder’in ona çok önemli bilgiler verdiğinin farkındaydı. Ona yapabileceği yardım bu kadardı. Geri onların işiydi.
“Bunlar çok önemli bilgiler Önder, annesiyle babası bize bunlardan hiç bahsetmediler. Hatta annesi onu kurtarabilmek için elinden geleni yaptı.”
“Kaç para ödedi?”
“Ne parası, kadın bir ceza avukatı. Hem de çok başarılı bir avukat.”
Önder bunu duyunca şaşırdı, birazda kendinden utandı. Onların varlıklı olduklarından dolayı kızlarını parayla kurtardıklarını düşünmüştü. Her neyse... Önder konunun burada kapandığını düşünmüştü ama Melisa’nın konuyu kapatmaya hiç niyeti yoktu. Yan dönüp ona doğru yaklaştı ve onu ikna etmek için çabalamaya başladı.
“Bak Önder... Ne senin ne de bizim başımız derde girmeyecek, yasa dışı hiçbir şey yapmayacağız, sana söz veriyorum. Kız elinin altında. Düşünsene, bizim yapamadığımız birçok şeyi yapabilirsin.”
“Sana yeteri kadar bilgi verdim Melisa, bu konuyu kapatalım.” dedi Önder, net bir şekilde. Ama Melisa ondan istediği yanıtı alana kadar onu bunaltmaya devam edecekti. Aynı konu birkaç gün önce açıldığında fazla uzatmamıştı, artık hiçbir konuda uzatmadığı gibi. Ama Önder’in çok fazla şey bildiğini, daha fazlasına ulaşabileceğini bildiğinden bu kez onu rahat bırakmaya hiç niyeti yoktu.
“Daha fazlasını da verebilirsin. Bunca bilgiyi nasıl öğrendin? başını derde mi soktun, ekstra bir çaba mı harcadın, zamanın mı gitti, yoruldun mu? Hayır. Bunları nasıl öğrendiysen geri kalanını da öğrenebilirsin, kendiliğinden.”
Bunlar Önder’e mantıklı gelmişti. Tüm bu bilgileri tesadüfen öğrenmişti, her şey kendiliğinden olmuştu, başını derde sokmamıştı ve ekstra bir çaba harcamamıştı. Bundan sonra öğrenmesi gerekenler için de çaba harcaması gerekmeyecekti. Kendisini yorması da... Aden elinin altındaydı ve her fırsatta ona geliyordu, gelmeye de devam edecekti. Ne de olsa karşı komşularıydı ve her şey onun gözünün önünde oluyordu. Tüm bunları düşündüğünde, ona kolaylıkla yardım edebileceğini anladı. Sonunda cevap verdi.
“Hayır.”
Melisa haya kırıklığına uğradı. Derin bir iç çekerek ondan uzaklaştı ve arkasına yaslanıp yolu seyretti.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aden'in Rüyası (Bölüm 1)

Aden'in Rüyası (Bölüm 2)

Aden'in Rüyası (Bölüm 30)